HAREKET ETMEYİ SEVMEYEN BİR NESİL YETİŞTİRİYORUZ!

Filiz uzun

Eminim genç yaşlarda çocukları olanlar benimle aynı fikirde olacaklardır. Genel olarak hareket etmeyi pek sevmeyen bir nesil yetiştiriyoruz. Gençler hareket etmeyi de sporu da pek sevmiyor artık. Nerden mi biliyorum? Bende de bir tane var. Oysa çocukken tüm Kıbrıs’ı bisikletle dolaşmıştık birlikte kızımla. Sonralarda dersler, ödevler, A-Levellar, şimdi üniversite derken spora zaman kalmadı. Boş zamanlarında zorluyorum onu zaman zaman bisiklet sürmek için. Ama kendi isteği ile spor yapmıyor maalesef.

Neden hareket etmeyi sevmeyen gençler çoğunlukta? Hiç düşündünüz mü? Buna kafa yormak gerektiğini düşündüğümden bu yazıyı yazma kararı aldım.

Kendi çocukluk ve gençlik yıllarımı hatırladım önce. Ne çok sokakta oynardık değil mi? Benim neslimden olan herkes öyleydi. Eve yatmaya girerdik. Ne çok oyunlarımız vardı. Saklambaç, yakar top, milo, pirilli, lingiri… Annelerimiz bizi dayakla korkutup eve alırdı yoksa kimsenin gece yarısına kadar evlerine giresi yoktu. Saatlerce koşar oynar, kan ter içinde kalırdık. Hepimiz ne kadar zayıfcıktık. Çirpi gibi. Her yere; okula, çarşıya, arkadaşlarımıza, bakkala hep yürüyerek ya da varsa bisikletle giderdik. Ben ilk bisikletimi komşu bakkalda çalışarak kazandığım parayla almıştım. Annem de katkı koymuştur mutlaka. Ama annem “bisiklet istiyorsan hak etmelisin” demişti. Orta bire gidiyordum henüz. Okul sonrası 1-2 saat çalıştığım bakkaldan aldığım parayla 2. el bisiklet aldığımı ölene kadar unutamam. Ve o yıllarda ne çok bisiklet sürdüğümü. Ayaklarımın dermanı kalmayana kadar sürerdim, sokak sokak.

Benim ilkokul ve Lise yıllarımda Omorfo’da Kurtuluş İlkokulu, Kurtuluş Lisesi spor başarılarında, atletizmde birinciliği hiçbir okula bırakmazdı. Atletizm yarışları çok coşkulu geçer, Omorfo stadyumu dolar taşardı. Öğrenciler okulunu, arkadaşlarını, aileler çocuklarını seyretmeye gelirdi. Spor hocalarımız yarışların bittiği günün ertesi günü bir sonraki sene için çalışmaya başlar işlerini inanılmaz ciddiye alırlardı. Çocuk yaşlarımda Orhan hoca ile ne zorlu antrenmanlar yaptığımızı hala hatırlarım. Ben engelciydim. 100m engel. Hayatlarımız da atletizm gibiydi o zamanlar zaten. Dağ bayır gezer, koşar atlar hiç yerimizde durmazdık. Nerde bir ağaç görsek tırmanır meyveyi ağaçtan yerdik. Zaten hayatımız hep antrenmandı. Sıcak, soğuk, yağmur engel değildi sokağa çıkmamız için. Okul sonrası bir parça ekmek, bir dilim hellim ya da bir avuç zeytin kapar sokağa fırlardık. Ama favorimiz şeker ekmekti. Bir dilim ekmeği bahçe çeşmesinde ıslatır avuçladığımız şekeri üzerine serper yerdik. Enerji için.

Peki ne oldu da çocuklar, gençler artık sporu sevmez oldu? Neden birçok genç yürümekten bile nefret eder oldu? İki sokak öteye gidecek olsalar arabayla götürmemizi istiyorlar. Bakkala gitmek bitti çocuklar için, en azından şehirlerde. Bakkala gitmeyi bırakın, odasından mutfağa gelmiyor çocuklar.

Bu konuyu büyük bir ciddiyetle irdelemek gerektiğini düşünüyorum. Çünkü çocukların hareketsizliği, sporu sevmemeleri çok boyutlu bir sorundur. Birçok kurumun kendine düşen kısmını incelemesi ve bu sorunu çözmek için çalışmalar yapması gerekmektedir. Aileler, okullar, basın, sağlık camiası, belediyeler, bakanlıklar herkes üzerine düşeni yapmalı bunun için. Çünkü önlem alınmazsa, bu sorun nedeniyle; ülkede psikolojik/psikiatrik  vakalar artacak, obezite daha sık görülmeye başlanacak, kalp hastalıkları, kanser aldı başını gidiyor zaten, bu hastalıkların görülme yaşı giderek düşecek, ölüm oranları artacaktır. Ortopedik sorunlar; skolyoz, artroz, omurilik sorunları artacaktır. Bunun dışında yalnızlaşma, ekip çalışmasını becerememe, sosyalleşememe gibi sorunlar da giderek artacaktır. Yani hareketi sevmemek öyle basit bir durum değildir. Multidisipliner bir çalışmayı gerektirir. Önemli olan sorunu fark edip çözümü için çalışmak ve somut kararlar alıp uygulamaktır.

Nasıl bu hale getirdik peki çocukları?

El birliği ile elbette. Maalesef bu konuda da hepimiz suçluyuz.

Çocukların spordan uzaklaşmasının, sokakta oynama alışkanlıklarının azalmasının ve hareketsizliğin giderek artarak görülmesinin çok boyutlu nedenleri vardır elbette. Şimdi bunları irdeleyelim biraz;

 

AİLELERİN TUTUMLARI: Giderek çocuk yapma oranlarının düşmesi ve ailelerin aşırı korumacı tavrı etkenlerden biridir. Genellikle bir ya da en çok iki çocuk yapan aileler çocuklarını korumak adına gözlerinin önünden ayırmak istemiyorlar. Kendilerince birçok nedenden dolayı sokakta yalnız başlarına oynamalarına izin verilmiyor. Hasta olacak korkusu, başına bir iş gelecek korkusu bunlardan bazıları. İçinde bulunduğumuz çağda annelerin de çalışma hayatına katılması ile çocuklar ya evde yalnız ya da okul sonrası etütlere bırakılıyorlar. Dolayısı ile çocukların dışarda oyun oynama zamanları daralıyor. Aileler çocuklarını teşvik etmiyor. Hatta “ben evde yokken sakın sokağa çıkma” deniliyor. Korkutanlar da var tabi. “Sokağa çıkarsan başına kötü şeyler gelebilir”. Çocuklar daha çok evlerinde hatta odalarında yalnız kalıyorlar. Sokak oyunlarını öğrenmeden, bilmeden büyüyorlar. Toprağa dokunmadan büyüyen çocuklar var artık. Dışarda oyun oynamadığı, spor yapamadığı, esneyip gevşeyemediği ve yüklendiği birçok sorumluluktan dolayı birçok çocukta konuşma bozuklukları, kekemelik ya da psikolojik sorunlar görülmeye başlandı. Kimse sorunun temeline inmiyor.

 

TEKNOLOJİNİN GELİŞMESİ:  Teknolojinin gelişmesi ile oyunlar da değişti. Artık çocuklar herkes kendi odasından bilgisayar başında oturarak internet oyunları oynayarak geçiriyor zamanlarını. Bir araya gelmeden, online. Tüm dünyada ölümlere bile yol açan bu oyunlar bizim ülkemizde bile görülmeye başlandı. Birçok çocuk internet olmayan yere gitmiyor. Odasından dışarıya çıkmıyor. Çok küçük yaşlardaki çocukların bile ellerinde iPhone, iPad var. Bu durum son zamanlarda ailelerin en büyük derdi haline geldi. Bu aletleri almamak için direnen ailelerde bile pes edenler çoktur. Çocuklar iPhon’u olmayan çocukla dalga geçiyor. Bu oyunlara katılmayanları dışlıyor. Aileler çocuklarına sınırlama getiremiyor. Bazı ailelerin de işine geliyor tabi. Çocuk gömülsün bilgisayara ses çıkartmasın. Çocuklar yerinden kıpırdamadan bilgisayar başında hareketsizce saatler geçirebiliyor. Elbette abur cubur da yiyerek.

 

EĞİTİM SİSTEMİ: Okulların geneli çocukları ezbere alıştıran bir sistemle çalışıyor. Sorgulama, yorumlama yeteneklerini yok eden bir eğitim sistemimiz var. Hala Matematik en önemli ders olmaya devam ediyor. Okullarda spor, müzik ya da sosyal bölümler çok önem arz etmiyor hala. Çok çocuk okulda beden eğitimi dersine girmek istemiyor. Zaman kaybı gibi görülüyor. Atletizmde bazı okullar hariç eski başarılar görülmüyor. (çok emek veren çocukların sporu sevmesi ve atletizmlerde başarı göstermeleri için çaba sarf eden öğretmen sayısı çok az). Bireysel başarı gösteren gençler yok mu? Elbette var. Ama bir elimizin parmaklarını geçemiyor. Eğitim sistemindeki yanlışlar çocukların tüm zamanını ders çalışmaya harcayarak geçirmesine sebep oluyor. Avrupa’da yarışmak isteyen çocuklar okul sonrası özel derslere gidiyor. Ya da bazı sınavlara hazırlanmak için. Spora, eğlenmeye zaman bulamıyorlar. Aileler de matematik dersi, İngilizce dersi, dershane derken çocuklarını spora yönlendirmek için zaman yaratmıyor/yaratamıyor. Yarış atına dönen çocukların spor yapmak aklılarına bile gelmiyor. Sporun önemi, sağlıklı beslenmenin önemi sık sık uzmanlar tarafından seminerler şeklinde çocuklara anlatılmalı. Bu eğitimler birçok dersten daha önemli oysa sağlıklı yaşamları için.

 

BELEDİYELERİN SORUMLULUKLARI: Belediyelerin de bu sorunun artmasında sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Çocukların ders arasında yürüyecekleri, bisiklet sürecekleri ya da koşacakları alanlar yaratmadılar. Sokaklar insanı yürüyüş yapmaya davet etmiyor. Yollar berbat, koşmaya kalksanız ya arabalar tarafından ezilir ya da bir çukura düşebilirsiniz. Nefes alacakları, oynayacakları parklar yaratamadık 46 yıldır adada. Koskoca başşehirde bir düzgün ağaçlı park yok. Bisiklet alanları yok. Çocuğunuzla gideceğiniz ağaçların altında piknik yapacağınız, koşup oynayacağınız alanlar neredeyse yok denecek kadar az. Her site her apartman için kağıt üzerinde oyun alanı ya da yeşil alan yazar ama gerçekte yeşil alan yapan inşaat şirketleri nerdeyse yok. Oysa her mahallede park olmalı çocukların koşup oynayabileceği. Dünyanın birçok ülkesinde çocuklar ilkokula bile bisikletleriyle gidiyorlar. Bizde mümkün mü? Her yer araba…

 

SAĞLIK BAKANLIĞI: Sağlık bakanlığının da hareketsizliği önlemeye ve çocukları, aileleri, toplumu spora teşvik edecek çalışmalar yapması gerekmektedir. Halkı tedavi etmenin yanında korumaya da daha çok önem verilmelidir. Hatta daha çok. Bunun için basın ile çalışmalar yapıp spotlar, broşürler hazırlanmalı, televizyon ve radyolarda bu konu daha sık gündeme gelmelidir. Bilinmelidir ki kronik bir hastalığa yakalanmak hem tedavisi zor hem de maliyeti. Ülke ekonomisi açısından da Halk Sağlığını korumak öncelikli hedefimiz olmalıdır. Bu sorun sağlık politikalarına konmalı mutlaka. Ciddiyetle çalışılmalı toplum sağlığı için.

BASIN YAYIN KURUMLARI: Bence hareketsizliğin ne tür sorunlara yol açtığını, kronik hastalıkların temelinde hareketsizliğin olduğunu basın da daha sık duyurmalı. Çocuklar ve gençleri spora teşvik edici programlar artırılmalıdır. Spor futboldan ibaret değildir. Futbolun dışında da sporun olduğu hatırlatılmalıdır. Her programda sporun önemini vurgulayan spotlar geçebilir mesela. Spor yapmanın avantajları vurgulanmalı.  Sağlıklı besinlerin reklamı fast food gıda reklamlarından daha çok olmalı.

SAĞLIKLI BESLENMENİN ÖNEMİ: Günümüzde Fast-food dükkanlarının artması, ailelerin de evde yemek yapma alışkanlıklarının azalması ile çocuklar çok küçük yaşlarda sağlıksız gıdalara alışıyorlar. Geleneksel yemeklerle birçok çocuk nene-dede evlerinde tanışıyor. Ispanağa bu ne diyen çocuk var. Ya da bamyayı, patlıcanı hiç bilmeyen. Sağlıklı beslenmeye çok küçük yaşlardan başlamalı. Her sebze, her meyve denetilmeli çocuklara. Fast-food yiyecekler kızartma yöntemi ile yapıldığından ve bu yağlar defalarca kullanıldığından vücutta hazmedilmesi zor gıdalar haline geliyor. Fast-food tükettikten sonra vücut ağırlaşıyor, halsizleşiyor ve yatma, uzanma ihtiyacı hissediyorsunuz. Çünkü bu besinleri parçalamak için vücuttaki kan mideye hücum ediyor. Böylece beyne giden kan akımı azalıyor. Uyku halinin olması çok normal. Günde neredeyse 3 öğün Fast-food yiyen çocuk var. Okuldan çıktıktan sonra dershaneye ya da özel derse devam edecek olan çocuğun sağlıklı yemek yeme şansı azdır. Okullarda ev yemeği yok. Okul yakınlarında da genellikle Fast-food dükkanlarını sıklıkla görmek mümkün. Siz evinde ev yemeği hazırlayıp çocuğunun çantasına koyan aile gördünüz mü?  Aile koymaya ısrar etse çocuk yemez, utanır. Herkes pizza yerken, hamburger yerken o böğrülce yemek istemez. Fast-foodla beslenen çocukların yürümeye, koşmaya hali mi kalır? Okul, ders bitse de gidip odasında yatağına uzansa diye düşünür.

Bu sistemi biz kurduk çocuklara. Hareketten biz uzaklaştırdık. Şimdi neden bu kadar kalp hastası var? Neden kanser hastalıkları bu kadar artıyor diye hayıflanmak niye? Hepimiz suçluyuz hepimiz….

Zararın neresinden dönersek kardır. Haydi el birliği ile düzeltelim bu durumu. Daha çok spor konuşalım, daha çok sağlıklı tabaklar koyalım çocuklarımızın önüne. Okullarda daha çok beden eğitimi yapalım. Çocukları spordan, hareketten soğutmayalım. Bisiklet alalım çocuklarımıza iPad’den önce. Beraber bisiklet sürelim. Birlikte yürüyüşe çıkalım, sokaklarda koşalım birlikte. Önce anne/babalar, bizler sağlıklı beslenelim, spor yapalım. Rol modeli olalım çocuklarımıza. Eski devirlere geri dönelim. Ne olur? Hasta olmasın çocuklar, gençler. Bir nesil daha harcamayalım lütfen!